Kimi seveceğimizi seçmek, kimi istiyorsak onu sevmek: Son derece olağan görünen bu özgürlüklere ulaşmak için 18. yüzyılda başlayan uzun bir duygu devrimi gerekti.
Ancak zorlukla elde ettiğimiz bu hakların bir bedeli var. İnsanları birbirine bağlayan aşk, nasıl olur da insanları birbirinden ayıran özgürlükle uzlaşmaya varabilir? Bağımsızlığa saygı gösteren günümüz çiftinin ikilemi budur işte.Pascal Bruckner’in yeni denemesi, evliliğin ve erotizmin dönüşümleri arasında duygunun maruz kaldığı tüm bastırmalara karşı direnişini anlatıyor. Aşk acılarına çözüm bulduğumuz yok; tek yaptığımız, aşkın yol açtığı paradoksları artırmak oldu. Erkeklerin ve kadınların koşullarında bir ilerleme var, ama aşkta ilerleme yok: Bu, yeni başlayan üçüncü bin yılın müjdesidir.