Güz rüzgarları dallarda sararan yaprakları, nemli ve soğuk havada güneşin sıcaklığını alıp götürürken ben arayışın ötesinde karşıma çıkan küçük mutluluklarla haşır neşir olmuştum. Sanki kanatlarını rüzgarın tatlı vuruşlarına bırakan yalnız bir kuş gibi kendi dalımda sessizce sallanıyordum. İrademi zorlamadan sürpriz gelişmelerle iç içe yaşıyordum. Buğulu gözlerimin ardından uçsuz bucaksız bir denizde parlayacak küçük bir umut ışığını beklemeden de geri duramıyordum.
Yalnızlık ve korkular gözlerimdeki görüntü merceklerini değiştiriyor, duyarlı ve çarpıcı imgeler üretiyordu. Kendi kendime karmaşık düşünceler oluşturduğum, nesneler arasında garip ilişkiler kurduğum ve ayrıksı bir tutum sergilediğim böylesi anlarda, diğer insanların benim gibi düşünmediğini hissederek gizli bir onur duyuyor ve kaçısın uğultusunu yakalamaya çalışıyordum...
Yüreğimde aniden patlak veren gizli fırtınanın vahşi uğultularını duyuyordum. Sayısız yüzler ve tutkular kımıldanıyordu ruhumun derinliklerinde... Yaşamda, yerinde duramayan duygularımda beni aptala döndürdü, sevmek ulaşılamayan bir yıldız olunca ancak o zaman bir anlam ifade ediyor. Oysa dokununca her şey sona eriyor ve yalnızca yıldızları parlıyor ellerimizde...