Zamanın birinde, birbirini çok seven bir adam ve bir kadın varmış. Kadın özgür olmak istiyormuş! Adam ise, kadını büyütmek…
Adam, kadına yazmayı öğretmiş, büyüsün diye…
Ona kanatlarını vermiş, uçmayı öğrenip, özgür olabilsin diye…
Ondan söz istemiş, uçmayı öğrendiğinde, gökyüzünü bizim için keşfedeceksin…
Ve bir gün yazmayı öğrendiğinde, bizi yazacaksın. Birbirini çok seven bir adam ve bir kadının öyküsünü yazacaksın…
Kadın söz vermiş…
Adam gitmiş, kadın kalmış…
Kadın sözünü tutmuş…
Kanatlarını kalbine takmış ve uçmayı öğrenmiş.
Giden adam için, iki kişilik yaşamayı öğrenmiş. Gördüğü bütün güzelliklere iki kişinin gözüyle bakmayı öğrenmiş. Gökyüzünü keşfederken, kalbi hep iki kişilik atmış…
Adam gitmiş, kadın büyümüş ve sözünü tutmuş…
Bu kitap, birbirini gerçekten bütün imkânsızlıklara rağmen çok seven bir adam ve bir kadının gerçek hikâyesinden esinlenilmiştir. İki kadın bir adamdan, iki adam bir kadın öyküsüne evrilen bu hikâye de Serra ve Sezgin’in aşklarına şahitlik ederken, Aşk’ı ve Aşk’la beraber gelen bütün duyguları yeniden tanımlayacaksınız.
Serra, Sezgin, Efsun ve Toprak’ın birbirinin içine geçmiş hikâyelerini okurken sizde kalbinizin yerinden söküldüğünü hissedecek. Ve kendinize şu soruyu soracaksınız;
“Aşk gerçekten kaç bilinmeyenli bir denklem?”