Şimdiki sevgiler ve aşklar, ya “eğer”li oluyor ya “çünkü”lü oluyor. Yani birbirlerini sevenler, bu şıklardan birisinin üzerine aşklarını, sevdalarını, evliliklerini bina ettikleri için biz buna “aşksız kalp”, “sevdasız gönül” ya da “aşksız evlilik” diyoruz. Dolayısıyla bir müddet sonra şartlardan biri ortadan kalkınca, arada ne aşk ne sevda ne de evlilik kalıyor. Çünkü temeli sağlam atmadılar. Sevgilerini ve evliliklerini ‘’her şeye rağmen’’ birbirimizi seveceğiz temeline oturtsalardı o zaman evlilikte hiçbir sorun olmayacaktı.
Ayrıca birbirlerini severken ya “akıl”la seviyorlar ya da “kalp”le seviyorlar. Birbirlerini ruhlarıyla sevseler, hiç sorun olmayacak. Çünkü ‘’akıl’la seven unutur, “kalp”le sevenin kalbi ise bir müddet sonra başka bir güzele kayar. Ama “ruh”larıyla sevmiş olsalar birbirlerini, o aşk ve sevgi, o ruhtan kopamaz, ayrılamaz.
Çünkü bizim o kadar önem verdiğimiz “kalp” bakın nelere kadirmiş. “Kalp” kelimesi sözlükte, “Bir şeyin içini dışına çıkarmak, altını üstüne getirmek, ters çevirmek, bir şeyi başka bir şeye dönüştürmek ve değiştirmek” gibi anlamlara karşılık gelir.
“Kalp, çok değişken olduğu için bu ismi almıştır.” “Kalbin bir özelliği de oynak olması, renkten renge girmesidir." Bu husus duygu, düşünce ve inançların değişmesini beraberinde getirir.
Sözün özü, demek ki her şey kalple bitmiyor. Zira kalp çok dönüşen, çok değişken ve oynak olduğu için, güzel olan neyi görse, hemen oraya kayıyor. Onun için insanlar gerçek sevgi ve aşk olan, her şeye rağmen veya ruhlarıyla birbirlerini sevseler, hem dünyada hem de ahirette mutlu, mesut ve bahtiyar olurlar.