Arap tarihinin çoğunlukla İslamiyet’le başladığı varsayılır. Oysa Arap tarihinin binyıllarca öncesine dayanan, Avrupa tarihi ve kimliğiyle iç içe gelişen uzun bir geçmişi vardır. Nitekim Arapların ataları Fenikeliler MÖ birinci binyılın başlarında İngiltere ve Batı Afrika kıyılarına keşif seferleri düzenledikleri gibi İspanya, Sicilya ve Kuzey Afrika’da koloniler kurmuşlardı. Dolayısıyla Fenikeliler ve Araplar, hem Avrupalı hem de Asyalı yanları bulunan Avrupa tarihinin bir parçasını meydana getirirler. Avrupa’yı Avrupa yapan da tarihinin bu özelliğidir.
Arabistan’dan Öteye Arapların yanı sıra diğer Sami halk ve kültürlerin “Batı Uygarlığı” üzerindeki etkilerini anlatan mükemmel ve aydınlatıcı bir incelemedir. “Doğu”/”Orta Doğu” kökenli çeşitli halk ve kültürlerin “Batı’da” bıraktıkları izlerin ele alındığı dört ciltlik Avrupa’daki Asya ve Batı’nın Şekillenişi adlı dizinin de ilk cildidir. Bazı hatırı sayılır araştırmacılar dâhil çok sayıda insan, Batı uygarlığının kendi kendini yarattığı kanısıyla hareket etmekte, Batı’yı şekillendirmekte önemli rol oynayan ama Avrupa dışından gelen uygarlıkların mirasını dikkate almamaktadır. Ne yazık ki öteki sayılan bu kültürlerin felsefe, tarih yazıcılığı, hukuk, siyasa, matematik, fen ve diğer yüksek kültür unsurlarına katkıları görmezden gelinmiş, bunlar sadece Avrupa’nın eserleri sayılmıştır.
Warwick Ball bu incelemesinde Arap tarihine özgün ve kışkırtıcı ama aynı ölçüde ikna edici bir bakış açısıyla yaklaşmaktadır. Onun zihninde canlandırdığı Arap halifesiyle Roma İmparatoru imgeleri alışılageldiklerimizden çok farklıdır. Halife sarı saçlı mavi gözlü, Roma imparatoru da Suriye’deki bir taşra kasabası şeyhinin oğludur. İlki onuncu yüzyılda Endülüs’e hükmeden, Arap tarihinin en önemli emirlerinden Halife III. Abdurrahman’dır. Diğeriyse üçüncü yüzyılda Roma’nın bininci kuruluş yıldönümünü kutlayan İmparator Arap Philippus’tur. Aynı zamanda hem Avrupalı hem de Arap olan bu iki tarihi şahsiyet, binlerce yıla yayılan ortak bir tarihin çapraşıklığını, Avrupa’nın Arabistan ve Yakındoğu’yla ne kadar iç içe geçtiğini göstermektedir.