Saatin tam olarak kaç olduğunu kimse bilemiyordu. Saatler çakışmıyordu. Aynı yönde ilerlemiyordu. Bir saat ufaklığın çetsinin göstericileri ikiye bölüp, kalabalığa yandan saldırmasını gösteriyordu. Not defteri ve ses kayıt cihazı olan gazetecinin pusudaki saatiyse, neredeyse saniyesine varıncaya kadar ilk kan damlalarını, sağ tarafta beklenmedik bir şekilde açılan yaraları, yaylım ateşlerini, rasgele çarpan, kalabalığı döven, önüne gelen herhangi bir bacağa, herhangi bir yüze vuran, nasıl bir haykırışa neden olacağına aldırmayan demir sopaları kaydediyordu. Şu ya da bu olsun, tüm saatler hayat gibi kırılgandı ve darbelerden kaçma gayretiyle her yöne koşan insanları görmemek için paramparça oluyorlardı.
Haiti'nin bağımsızlığının iki yüzüncü yılı kutlamalarında geçen, sokaklara dökülenlere adanmış bu roman Haiti'ni yakın tarihine ışık tutuyor.
Tarihsel kayıtların o uzak, mesafeli, soğukkanlı dilini kıran yazar, barışçıl bir yürüyüşün adım adım nasıl kana boyundığını aktarırken, tarihin merhametsizce ezdiği bir gencin hikayesini yakın, sevecen bir dille anlatıyor.