Ardan Özmenoğlu 12. İstanbul Bienali’ne (2012) yaptığı başvuruya ret cevabı alınca, bienale kabul edilmemiş olmasını bir performansa dönüştürdü ve bienalle eşzamanlı olarak “Ben Bienal Sanatçısı Değilim” başlıklı bir sergi açarak bienal dünyasının dışında bırakılma durumunu tartışmaya açtı. Son yıllarda dünya üzerinde sürekli bir bienalden diğerine seyahat eden bir sanat profesyoneli ve küratör profili ortaya çıktı. Bu profesyonellerin, bir bienalden diğerine uçan ve sayıları 5.000-10.000 arasında değişen bir göçmen kuş sürüsü̈ gibi iki senede bir İstanbul’a kondukları bienal zamanı, şehirdeki diğer sanatçılar ve kurumlar için de kaçırılmayacak bir fırsat. Tek yılların Eylül aylarında İstanbul’un sanat hayatı birdenbire canlanıyor, Türkiye’den sanatçıların sergilerinin sayısında ani bir artış oluyor. İstanbul’un her yerinde sanatçılar, keşfedilmeyi bekliyor. Ardan Özmenoğlu da bu beklentiye, beklentiyi tersine çevirme iddiasındaki bir sergiyle karşılık verdi.
“Ben Bienal Sanatçısı Değilim” sergisinde Özmenoğlu, İstanbul’dan ve Türkiye’den popüler kültür imgelerini yarı-turistik bir merakla şehri ziyaret eden bu kalabalığın beğenisine sunuyor. Post-it üzerine ipek baskı yöntemiyle çoğalttığı bu renkli imgeler arasında, bir minibüs, bir nazarlık, bir döner ustası ve hatta yağlı güreşe tutuşmuş iki pehlivan var. Sanatçı, bienal döneminde açtığı bu serginin başlığı aracılığıyla kendi dışlanmışlık durumunu ve kullandığı parçalı ve tekrar eden popüler kültür imgeleri aracılığıyla da bienaller etrafında gelişen kentsel-turistik ekonomileri sorguluyor. Güncel sanat dünyasının prestijli kurumlarına dahil edilme/edilmeme aracılığıyla kurulan güç ilişkilerini, basit bir sorunun yanıtında arıyor: Bienal sanatçısı nedir? Kime denir?
Özmenoğlu’nun işlerine alan açan 104 sayfalık bu kitap 16,5 x 24 cm boyutlarında kuşe kağıda basılmış ve cilt bezi kaplı sert kapakla ciltlenmiş.