“Adam hiç tanımadığı kadına hayranlıkla baktı. Uzaktan da olsa ona âşık olduğunu anladı.
Kadın elindeki ekmekleri ufaladı, bazılarını iri parçalara bölerek dışarıya attı.
Önce kuşlar uçuştu ekmeklere, ufacık böcekler doluştu kırıntıların başına… Kediler koşturup geldi sonra yeni ayaklanmış yavrularıyla…
Kuşlar ekmekleri bırakıp böceklere dadandı, kediler birkaç kuş kaptı, kargalar yavru kedileri aşırdı.
Adam irkildi, kendine geldi. Yaşam döngüsü içinde her şeyin bazen av bazen de avcı olduğunu hatırlayıp av olmaktan korktu, penceresini aşka kapattı, bir daha da hiç açmadı...
…
Şairin cep defterini okumuş olsalardı eğer, “yeni bir aşk” diye tanımlananların çoğunun eski bir aşka ithaf, yeniden âşık olmak içinse eski ruhun, eskimiş enerjinin, yorgun hayat bilgisinin ve yeni bir aşk beklentisinin unutmak için en kötü formüllerden biri olduğunu anlayıp kendi yollarına giderlerdi. Belki…”