Diğerlerinin ne olduklarını bilmiyorum.On ki yıl içinde cihan altüst oldu; hayat değişti.Avusturya, Rusya gibi Osmanlı İmparatorluğu da iflas etti.Şimdi Arapların, Ermenilerin hatta Kudüs’te Yahudilerin de ayrı birer devletleri var.
Bana gelince, ben ne oldum? Ben…Ben…Gel zaman git zaman aşırı bir ulusalcı oldum.Hayganoş beni sevdikçe, ben ulusumu sevdim.Anladım ki, aile ile ulusallık arasında hiç, hiç fark yok.Enseme tatlı bir sıcaklığın dokunduğunu duyuyorum.Başımı çeviriyorum.Hayganoş… Sevgili Moiz’im, melek karım…
Omzumda ne yazdığına bakıyor, soruyor:
-“O ne, yazarlık mı?
-“Eski anılarımı yazıyorum.”
Cevap vermiyor.Büyük, üzgün gözlerini gözlerime dikiyor, öyle duruyor.Bakışında o kadar güzel, o kadar hassas bir durgunluk var ki…Soruyorum:
-“Neden öyle bakıyorsun?”
Cevap vermiyor. Sanki ağlayacak…Kalbim çarpmaya başlıyor.Caba bir kıskançlık kuruntusu mu? Fakat olanağı yok..Sağ gözünün uzun kirpiklerinde büyücek bir inci parlamaya başlıyor.Dönüyor, kalkıyorum.Alnından öperek tekrar soruyorum:
-“Söyle sevgilim senin elemin ne?”
-“Senin yazdığın ne?”
-“Eski anılarım…”
Hıçkırıyor:
-“Neden Türkçe yazıyorsun, Ermenice kötü mü?
Kaba mı, basit mi?”diyor.Kirpiklerinden dökülen inci yanağına düşüyor.Ah, soylu kadın, anasının dilini seven büyük kadın…
Türkçeyi kıskanıyor; anlıyorum; Türkçeyi kıskanıyor.Yine anlıyorum ki Kadınlar olmasa aşk, aile, mutluluk olmadığı gibi, ulusallıklarda olmayacak.Biz insanlar dünyada sefil, ahiretsiz,şanssız,rekabetsiz,miskin, perişan bitkiler gibi gelip geçecektik.
Bize aşkı öğreten kadın aileyi de öğretiyor.Ailede kutsal ulusallık duygularını bizim zihnimize ekiyor.