Hırslı, zeki, gözü pek, tanrı kadar güzel bir genç adam ve uçsuz bucaksız bir imparatorluk. Büyük İskender, İ.Ö. 356 yılında Makedonya'da bir kralın oğlu olarak doğdu, 20 yaşında tahta çıktı, Batı'da Yunan yarımadasından Doğu'da Hindistan'a kadar fethedilmedik ülke bırakmadı, Anadolu'yu kuzeyden güneye, batıdan doğuya Pers egemenliğinden kurtarıp kendine bağladı ve bugünün uygar dünyasının ilk temellerini attı. Daha yaşarken bir efsane olmuştu, öldükten sonra da tüm zamanların en etkileyici kralı olarak bilindi. Olağanüstü bir askeri dehaya, tükenmez bir enerjiye ve kararlılığa sahipti. Zaferleriyle besleniyordu. Daha on üç yaşındayken ünlü düşünür Aristo'nun öğrencisi olmuş, sanat ve bilim dünyasını tanımış, Homeros'un destanlarını ezberlemişti. Thebai kentini yerle bir ederken şair Pindaros'un evine dokunmayışı, onun acımasız olduğu kadar sanata ve sanatçıya duyduğu saygıyı gösteren ilginç bir olaydır. Tanrısal gücünü, babasının Tanrı-Zeus olmasından aldığı söylenegelen İskender de kendini tanrı olarak görmekten hoşlanıyordu. Büyük İskender'in birinci cildi olan Makedonya'dan Anadolu'ya tarihe damgasını vuran bu ünlü kralı tüm özellikleriyle tanıtırken eski Yunan'a ve eski Yunan kültürüne de roman dekoru içinde ışık tutuyor, Anadolu'nun eski halklarını tanımak için bir yol açıyor. Antik dünya topografyası uzmanı olan ve dünyanın birçok yerinde kazılara katılan İtalyan yazar Manfredi'nin uzun araştırmalar sonunda hazırladığı üç ciltlik bu dizinin ikinci kitabı Anadolu'nun Kapıları da çok yakında okurlarıyla buluşacak.