Artık içimiz bütün rüzgarlara açık. Ne bir sınır ne bir elek var dünyayla aramızda. Bizi saklı tutan perdeyi yine biz yırttık; makasımız hâlâ keskin, ama iğne yok yanımızda. Şimdi yakarıyoruz: Bizi dünyadan sen kalka! Yani biz bardağa dökülen suya bakınca, her seferinde: "Ey su, nasıl da berraksın" diyebilelim, hayretle. Bir çocuk konuşunca herkes sussun; "bu ne güzel tanışıklık" diye geçirsin içinden. Belki böyle böyle yeniden iz tutar ayaklarımız. Serinleten bir patika az şey mi, bu ateş ormanında ! Az şey mi, dünya kapımızı çalınca, göğsümüzün gürültüyle çarpması...