Son elli-altmış yılda ülkemiz çok hızlı değişti. Köylerde, büyük aileler halinde, akrabalarla içiçe yaşardık. Kendi ekmeğimizi, kendi tarlamızda yetiştirdiğimiz buğdaydan, su değirmenimizde una dönüştürüp, kendi tandırlığımızda pişirirdik. Saatimiz olmadan güneşe bakarak zamanımızı ve yönümüzü belirlerdik, erken kalkar, erken yatardık.
Köy odalarında, çene başlarında sohbet ederdik. Geride kalanın elinden tutar, davullu-zurnalı, keşkekli, halaylı üç gün süren düğünlerde oynar, eğlenirdik. Bahçemizin ilk kirazını, bağımızın ilk üzümünü, ineğimizin ilk ağız sütünü önce komşumuza tattırırdık. Askere, gurbete gideni uğurlar, yolu açık olsun, güle güle gidip gelsin diye arkasından su dökerdik. Sağ-salim dönene, evlenene, doğurana, muştu alana göz aydınlığı dilerdik. Daha nice güzel geleneklerimiz ve hayatlarımız vardı.
Şimdilerde o köylerimiz boşaldı, üç-beş yaşlımız kaldı, bağlar-bahçeler sarardı, o günlerden sadece unutulmaya yüz tutmuş hatıralar kaldı. Hepimiz şehirlere doluştuk. Bu kitapta, geçmişte yaşanan gelenek ve değer yargılarımız, yazarın anıları üzerinden, kimi yerde küçük şiirler ile desteklenerek kaleme alınmıştır.