“Konuşmak, insanın beynini kullanma sanatıdır.” diyor Eflatun, öyleyse okumak da beynimizi besleme sanatıdır.
Okuma, aynı za manda bilinçlenmedir. Bilinçlenme ise bir yontunun canlanması gibidir. Duyularıyla, kanıyla ve canıyla çevresini görebilmek, kanıksadığı gerçekliklerin hiç de hakkı olmadığını kavramaktır...Okumak, masalların sihirli öpücüğüdür. Uykulardan uyanmak, gözbağlarından kurtulmak ve prangalardan özgürleşmektir.
Gerçekliklerden, doğrulardan ve güzel olan her şeyden yana bir düşünmedir söz konusu olan. Tabii düşünme felsefeden soyutlanacak bir olgu değil. Çoğunun kıblesi olan Batı’da felsefe eğitimi ilköğretimden itibaren veriliyor öğrencilere.
Ne yazık ki okullarımız, çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmıyor. Okumayan, kitap sevmeyen insanlar yetiştiriyoruz. Sorumluluğu da sisteme yüklüyoruz. Sisteme karşın yapabileceklerini erteleyen öğretmenlerin ve yöneticilerin işin kolayına kaçtığını sanıyorum. Sorunun nedeni olarak sistemi salt dayanak gören öğretmenler ve yöneticiler okumuyorlar. Çocuklara örnek ve önder değiller.
Kitap okumayanlar da zamanla okuma-yazma bilmeyenler gibi oluyor. Eğitim düzeyleri, kariyerleri ne olursa olsun… Kaç üniversite bitirirse bitirsin… Düşünmeyen, düşünemeyen, sorgulamayan ve sadece duyduğuna, gördüğüne inanan sünger insanlara dönüşebiliyorlar. Evet, okula başlamanın ve okullar bitirmenin yaşı var, fakat okumanın yaşı yok.