Bir gün Ulaş oğlu, tülü kuşun yavrusu, yoksul kimsesizin umudu, Amıt soyunun aslanı, Karacuk'un kaplanı, yağız al atın sahibi, Han Uruz'un babası, Bayındır Han'ın güveyisi, güçlü Oğuz'un devleri, düşmüş yiğidin arkası, Salur Kazan yerinden kalktı. Doksan başlı konağını kara yerin üzerinde diktirdi. Doksan yerde ala halı ipek seccade döşedi. Seksen yerde büyük kaplar kuruldu. Altın ayaklı kadehler dizildi. Dokuz kara gözlü, güzel yüzlü, saçları ardına örülü, göğsü kızıl düğmeli, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, sevimli kafir kızı, soylu Oğuz beylerine kadeh tokuşturup içiyorlardı. Ulaş oğlu Salur Kazan'ın başına içtiği şarabın keskinliği vurdu. Kaba dizi üzerine çöktü, şöyle dedi:
-Ünümü anlayın, sözümü dinleyin beyler. Yata yata yanımız ağrıdı, dura dura belimiz kurudu. Yürüyelim beyler!