19. yüzyılın sonunda Fransız edebiyatı
“yüzyıl sonu” atmosferini yansıtır. Anormal,
hastalıklı olana eğilim; olağanüstü uyarımlara, algılara kendini açma; kusurlu olana
ilgi duyma; kısacası “romantizmin” edebiyatına bir geri dönüş söz konusudur. Fransa’nın sanayileşmiş kuzeyi ile kırsal güneyi
arasındaki gerilimde kendine uygun konular
arayan, Paris hayatıyla ilgili ahlaksal romanları Balzac ve Zola’nın gölgesinde kalan
Daudet, Değirmenimden Mektuplar’da taşra
dünyasında “eski yaşam biçiminin yeniye direnen izlerini sürerken”, kalemini bir ressamın fırçası gibi kullanıyor. Bu tablonun konturları yumuşak; sanatçının algıları, en ince
ses, renk titreşimlerine ve ruh çalkantılarına
duyarlı. Yer yer fabl tekniğinin kullanıldığı,
kıssadan hisselerin çıkartıldığı, artık işlevini yitirmiş (sanayiye yenik düşmüş) bir “un
değirmeninde üretilmiş” masal tadındaki bu
eser, taşranın modernleşme sancıları çekti-ği ülkemizde ayrı bir önem taşıyor olmalı.