Geleneksel ve dinî olana ait her sey ve kamil insan egilimleri inkar ediliyor. Zalimlik ve bastan çıkarıcılık filizleniyor. Güzel sanatlarda çirkin, bozulmus, igrenç ve kötü olan akıskanlasıyor; hatta bir ritüele dönüsüyor. Dünyevîlesmis insan kendini, gerçekte Karanlık Sahibi’nin mahkumu oldugu halde, ısık saçan olarak beyan ediyor. Modern demokrasi ve esitlik, asıl dogasını ilahî otoritenin bir inkarı olarak ortaya koyuyor; yaratıcı harmoni ve zihin dinginliginden çok uzakta uyumsuzluk ve kaygı üretiyorlar. Nevroz, kitlesel bir olgu oldu. Suçluluk duygusu, umarsız duyumsal doyum dizgesine ragmen insanın kaçamayacagı bir sekilde yayılıyor. Elinizdeki bu kitap, yukarıda çizilmeye çalısılan pek hos olmayan tabloda demokratik anlayısın temelinde yer alan postulaların da katkısı oldugunu iddia eden bir bakısa sahiptir. Isveçli felsefeci-teolog Tage Lindbom, bu kitabında demokrasinin öncüllerini nazara vererek arkasında yatan psikolojik ruh hallerini, felsefeden de yararlanarak ortaya koymaya çalısıyor ve su temel bir soru soruyor: Kim hükmedecek? Tanrı mı, yoksa insan mı?