Diaspora denildiğinde dünya kamuoyunda ilk akla gelen Yahudi, Ermeni ve Afrika göçmenleridir. Oysa belki de onlardan daha dramatik ve acıklı diaspora sürecine maruz kalan, halen anayurt özlemi çeken ve ülkelerine dönememiş olan sürülmüş topluluklar vardır. Dünya bunları pek seslendirmemekte ve gündeme getirmemektedir. 1944 yılında Stalin yönetimi tarafından zorla sürülen Ahıska Türkleri de belki de Yahudi ve Ermenilerden daha ağır sürgüne maruz kalmışlar ve diaspora şatlarında yaşamak durumunda kalmışlardır.
O günden bu güne Ahıska Türkleri hâlâ anavatanlarına dönememişlerdir ve onun özlemiyle yaşamaktadırlar. Maruz kaldıkları iki sürgünün ardından aileleri parçalanmış, sosyo- ekonomik bütün varlıklarını kaybetmişlerdir. Ayrıca dini, insanları uyuşturan bir afyon olarak gören ve toplumsal sistem ve yapısında ona yer tanımak istemeyen Marksist ideoloji ve baskıcı Komünist yönetimin dînî ve kültürel alanda koyduğu yasaklar altında yetmiş yıl yaşamak durumunda kalmışlardır. Bu çalışma bütün bu süreçte Azerbaycana yerleşme şansı bulmuş Ahıska Türklerinin dînî yaşamlarını ve günümüzdeki dini hayatlarını ele almakta ve dinin onların millî, dînî ve kültürel kimliklerini koruyabilmelerine verdiği katkıyı ortaya koymaktadır.
Vatan Aklıma gelse, bedenim sızlar, Nice zulüm gördü gelinler kızlar, Gurbet ele düştü bu ala gözler
Allah nasip etsin, gidelim vatana.
Hasret kaldık toprağına taşına, Mendil kalmaz gözümüzün yaşına, Neler geldi milletimin başına, Allah nasip etsin, gidelim vatana.
(A. Hacılı - A. Polatoğlu, Ahıska-