1980 Diyarbakır Zindanı’nda olanları anlatmaya, çoğunlukla sözcükler yetersiz kalır. Yaşananlar karşısında adeta insan taş kesilir, anlatmaktan zorlanır! 1980’li yıllarda Diyarbakır Zindanı’nda olanları anlayabilmek için yaşamak mı gerek?! Yine de yaşanan büyük zulüm, bir nebze daha iyi anlaşılsın diye anlatılır.
‘Günler işkence haberleriyle geçer. Geceleri işkence seslerine uyanırdık. İşkence ve baskı yöntemleri insanların psikolojisine göre şekillendirilirdi. Öyle bir atmosfer yaratılırdı ki; bir yandan yaşamın gerekliliği, bir yandan da devrimci onurun korunması uğruna ölümün kutsallığı yan yana yaşardı. İkisi arasında tercih yapamamanın kararsızlığı çoğu yerde direnişin olumsuz yönde etkilemesine yol açardı. Uzun süre işkenceye dayanamayan bir kitlenin varlığından haberi olan idare, gerçekten de o insanları tespit etmenin ustalığını gösterirdi. Uzmanlaşmış işkenceci kadrosuyla her gün yeni mevziler kazanılırdı! İlk olarak istemleri kabul eden insanları, direnen insanlarla karıştırarak, direnen insanlarda psikolojik etkileşim yoluyla kararsızlık yaratılmaya gidildi ve bu yolla birkaç koğuşu düşürmede başarılı da oldular. Zaten başından beri direniş yanlısı olmayan koğuşlar, idare için büyük mevzi değil miydi? Direnişin zayıf olduğu koğuşlarda direnmeyen koğuşlar örnek gösterilirdi. Açlık grevi ağır temposu içinde ilerliyordu. İlk günkü kararlılık açlık grevindeki insanlara moral veriyordu. Herkesin açlık grevinin getirmiş olduğu fiziki bitkinlik içinde uyumaya çalışıp, açlığını unutmaya çabaladığı bir gece yarısı uyandığımızda, cezaevi müdürü Binbaşı Alaattin Bayar ve bir manga askeriyle koğuşun orta yerindeydi. Ellerine ne geçiriyorlardıysa ‘’Arama yapıyoruz’’ bahanesiyle döküp dağıtıyor, yırtıp parçalıyorlardı. Binbaşı masada oturmuş zil zurna sarhoş durumdaydı. Düşman karargahını basmış bir halleri vardı. Çıkan gürültü ve patırtılardan, yeni uykudan uyananların şaşkın bakışları, gecenin bu saatinde rüya gördüklerini sanırlardı. Evet, olanlar geçekti. Duvarlar ardında kapılar, kapıların ardında demir parmaklıklar ve demir parmaklıkların ardında sadece dünyaya açılan bir penceresi bulunan mahkum koğuşu! Gecenin üçünde, başlarında cezaevi müdürü binbaşı komutasında bir manga asker ile baskında idi. Sarhoş olan binbaşı tekmelerle uyandırdığı koğuş sorumlusuna; işine geldiği zaman söz hakkı veriyor, gelmediği zaman vermiyordu. ‘’Mazisi zaferlerle dolu!’’ ordunu n önemli bir baskını böyle gerçekleşiyordu!’