Empati ya da duygudaşlık, en basit anlamıyla, kişinin kendisini başkasının yerine koyması olarak tanımlanabilir. Başkalarının yerine geçmek, özdeşleşebilmek, diğerlerinin içinde bulunduğu durumu anlamak tüm insanlarda var olan bir yetenek, bir içgüdü müdür? Acaba empati, karşımızdakinin içinde bulunduğu durumu değiştirmeye yönelik bir eylemi de beraberinde getirir mi ya da getirmeli midir?
Frans de Waal, Empati Çağı’nda daha barışçıl ve anlayışlı bir toplumun temelinde empati duygusunun yattığını savunuyor. Waal’a göre yaşadığımız çağ, rekabete dayalı bencillik duygusunun yerine işbirliği ve dayanışmaya dayalı empatinin egemenliği altında geçecek bir dönem olacak.
Empati Çağı, hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen çok sayıda gözlem ve deneye yer veriyor. Doğadaki yaşam, sosyal Darwinizmin güçlünün hayatta kaldığı rekabete dayalı bir yaşam olduğu iddiasının aksine, canlılar arasında oldukça gelişmiş bir empati duygusunun sonucunda dayanışma ve işbirliğine dayalı bir yaşamdır. Bu nedenle, doğal yaşamdan önemli dersler çıkarmamız gerekiyor. Ne yazık ki, toplumsal gelişme, bir canlı türü olarak insanın doğasında var olan empati ya da duygudaşlık duygusunun kaybolmasına yada göz ardı edilmesine yol açarak, daha anlayışlı ve barışçıl bir toplumun ortaya çıkmasına engel oluyor.
Empati Çağı, yaşadığı çağın sorunları üzerinde kafa yoran, barışçıl ve daha anlayışlı bir toplum için çaba gösteren insanların önünde yeni ufukların açılmasını sağlıyor.
Herkesin okuması ve dersler çıkarması gereken bir kitap.
“İnsanın ne kadar bencil olduğu düşünülse de, onun doğasın¬da, başkalarının talihiyle yakından ilgilenmek vardır.” Adam Smith