17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu`nun egemenliği altında bulunan geniş coğrafyada sürüp giden yaşamla ilgili bugün elimizdeki en önemli kaynaklardan biri, Osmanlı tarihçiliğinin en popüler ve en verimli figürlerinden Evliya Çelebi`nin Seyahatnamesi`dir. On cildi dolduran bu muazzam bilgi yığını içinde, birbirine kilometrelerce uzaklıkta, kimi zaman birbirlerinden bir haber yüzlerce kent ve topluluk hakkında bilgi o zamanın Kürdistanı`nda süren gündelik yaşamı ve toplumsal koşulları merak edenler için de eşsiz bilgiler sunuyor. Evliya Çelebi`nin 1650`li yıllarda Kürdistan`a yaptığı seyahatlerde gezip gördüğü kentlerle ilgili bilgilere Seyahatname`nin 3. ve 5. ciltlerinde rastlıyoruz. Öncelikle Sivas ve Harput üzerinden Kürdistan`a giden Evliya Çelebi, Ermenistan`a kadar uzanan bu seyahatinden 5 yıl sonra, bu kez Diyarbakır, Sincar ve Van`ı gezip göreceği bir seyahate çıkar. 1655 yılında Bitlis Beyi Abdal Han`a düzenlenen sefere katılan Evliya Çelebi, böylece dönemin Bitlisi hakkında elde ettiği zengin bilgileri seyahatnamesine nakleder. Bağdat`a kadar uzanacak olan seyahatte Evliya Çelebi`nin yolu İran Kürdistanı`ndan da geçecektir. Elinizdeki kitabın konusu ise işte bu seyahatin Bitlis durağıdır. Alman tarihçi Wilhelm Köhler, 1928 yılında Münih Üniversitesi`ne sunduğu doktora tezi çalışmasında, Evliya Çelebi`nin bir Kürt şehri olarak Bitlis`te gezip gördüklerini çok çeşitli kaynaklardan yararlanarak toplumsal ve siyasal bir bağlama oturtuyor. Yakın Doğu halklarının dilleri, tarihleri ve kültürleri hakkında muazzam bir birikime sahip olan Köhler, kitap boyunca Bitlis`in Büyük İskender`e uzanan tarihine ve toplumsal gelişimine ışık tutuyor.