Osmanlı’nın köklü bir ailesinde doğan ZEİD, sınırlarını kendisi belirleyerek ilerledi. Çocukluk merakı ressamlığa adım atarken en büyük desteği, hayatı sürgünlerle ve özgürlük arayışıyla geçen ağabeyi Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’den aldı. İkisi de aynı kökten gelen isyankâr ruhlardı: biri kelimelerle, diğeri fırçayla kendi dünyasını inşa etti.
Fahrelnissa’nın yolu, İstanbul’dan Paris’in atölyelerine, Berlin’in karanlık günlerinden Bağdat’ın kavurucu sokaklarına, New York’un kalabalık galerinden, Amman’ın dinginliğine uzandı. Her ülke, her şehir onun hayatında bir iz bıraktı. Her resim, hem kişisel hem de toplumsal bir hafızanın yansımasına dönüştü.
İzzet Melih Devrim ile yaşadığı tutkulu ve sancılı bağ, ardından Emir Zeid ile evliliği… Emir Zeid ona yalnızca prenses ünvanı değil, farklı dünyaların kapılarını da sundu. Hiçbir unvan, onun özgürlük ve sanat tutkusunu sınırlayamadı.
Bu kitap, yalnızca bir ressamın portresi değil; aynı zamanda bir çağın, İmparatorluktan Cumhuriyet’e, savaşlardan sürgünlere uzanan dönüşümün de hikâyesi.
Büyükada’nın çiçek kokulu bahçelerinden Paris’in ışıklı sokaklarına, Bağdat’ın tozlu rüzgârından Amman’ın sessizliğine kadar uzanan yolculuk, okuru hem büyüleyici bir zaman dilimine götürüyor hem de unutulmaz bir kadının mücadelesine tanık ediyor.
Bir ressamın, gerçek bir yaşamın ve kurgu ile tarihin iç içe geçtiği bu roman, renklerle örülmüş bir zaman yolculuğu sunuyor...
