İnsanoğlu, şahsiyet ve karaktere hayrandır. Kişi, hayranlık duyduğu kimseyi taklîd eder. Bu, yaratılıştan gelen bir temâyüldür. Dolayısıyla , insanoğlunun şahsiyet inşâsında, hayranlık derecesinde muhabbet duyduğu kimselerin müstesnâ bir yeri vardır. Sevilenin hâliyle hâllenmek, ondan aksedecek fazîletli davranışları örnek almakla gerçekleştiğinden, örnek şahsiyetler, insanı gerçek asâlet ve haysiyetine ulaştıran ilâhi nasiplerdir.
Bu bakımdan insanoğlu, dâima ince ruhlu, zarif ve rakîk kalbli rehberlere ihtiyaç hâlindedir. İşte Rabbimizin insanlığa hidâyet rehberi ve örnek şahsiyet olarak lutfettiği peygamberler ve onların zamanlara yayılmış vârisleri olan Hak dostu âlimler ve ârifler de, ömürleri boyunca ihlâs dolu fazîlet tabloları sergilemişlerdir. Dolayısıyla etraflarına aslâ mâzi olmayacak güzellikte nâdide hâtıralar armağan etmişler ve böylece bir “fazîletler medeniyeti” meydana getirmişlerdir. Onların insanlığa ikrâm ettikleri fazîlet kıssaları; ruhlara huzur ve ferahlık, hasta gönüllere şifâ, yorgun ve mahzun kalblere tesellî bahşeder. Mâlik bin Dinar Hazretleri’nin buyurduğu gibi:
“Sâlih kulların güzel kıssaları, âdeta cennet hediyeleridir.”
Velhâsıl, ibret nazarıyla bakıldığında, fazîlet kıssalarının her biri, bizlere hediye edilmiş paha biçilmez inciler mesâbesindedir...