1996 yılında Kolombiya’da düzenlenen bir gazetecilik seminerinde, García Márquez şunları söyledi: “Fidel bu dünyada en çok sevdiğim insanlardan biridir.” Oradan birisi, “Bir diktatör” deyince, yazar bunu, “Demokratik olmanın yegâne biçimi seçimler değildir” diye yanıtladı. Hemen ardından, Venezuelalı bir gazeteci neden Castro’nun fahri danışmanı gibi hareket ettiğini sordu. “Çünkü o benim dostum” dedi García Márquez ve insanın dostları için her şeyi yapması gerektiğini ekledi.
XX. yüzyılda Latin Amerika’dan çıkan belki de en karizmatik iki karakter, Fidel Castro ve Gabriel García Márquez’in 1970’lerin sonunda başlayan dostlukları bugüne dek dünya basını tarafından merakla takip edildi. Küba’da aydınlara baskı, insan hakları ihlalleri gibi Castro yönetimini zorda bırakan iddialar karşısında bile, García Marquez Castro’nun arkasında durdu. Aydın kimliği ile Castro’nun sağladığı gayriresmi siyasi iktidar arasında seçim yapması gerektiğinde, tercihi açık ve net oldu.
Ángel Esteban ve Stéphanie Panichelli yaptıkları araştırmayla,
bu ilginç dostluğu, Küba’nın yakın geçmişndeki kırılma noktaları ve Latin Amerika edebiyat ve siyaset dünyasının bağlamına yerleştiriyorlar. Gabo ve Fidel, çağın en önemli liderlerinden Castro ile Nobelli usta yazar García Márquez’i, erdemleri ve zaaflarıyla tanımamıza olanak sağlıyor.