Hemen herkesin aşina olduğu, Carlo Collodi'nin ölümsüz eseri Pinokyo'ya sıradışı ve karanlık bir yorum.
Yaşadığı bazı olaylar nedeniyle küçük bir sahil kasabasına yerleşmek zorunda kalan Carlo'nun, kendi evinin bodrum katında marangozluk işleri yapan komşusu Geppetto ile tanışması sonrasında gelişen garip olaylar...
Adım Carlo. Carlo Li Fonti. Kendimi uzunca bir süredir bu lanet isme alıştırmaya çalışıyorum. Çünkü benim için hiçbir anlam taşımayan bu isim, federal hükûmet tarafından bana verilen sahte bir kimlikten ibaret. Yani gerçekte var olmayan, sadece kâğıt üzerindeki hayali bir insan. Bazen kendimi iğrenç bir yalanın surete bürünmüş hâli gibi hissediyorum. Ailem hayatta olsaydı şu an benim hakkımda ne düşünürdü merak ediyorum. Kendi menfaatim için bulaştığım karanlık işler bir yana, sonrasında tüm bunlardan kurtulabilmek için yaptıklarım, çok da gurur duyulacak şeyler olmasa gerek. Ama o zamanlar herkesten uzaklaşarak izimi kaybettirebilmek için bulabildiğim yegâne yol buydu.
Perdeler kapalı, oda hâlâ karanlık. Saat kaç oldu bilmiyorum ama gözlerimi bir süredir tavana dikmiş şekilde tek bir şeyi düşünüyorum. Yıllardır gördüğüm tüm o sonu gelmez kâbusların gerçekte tek bir nedeni var. Her gece sabahlara kadar beynimi kemiren düşüncelerin fısıldadığı o tek isim.
“Geppetto!”
Keşke geriye dönüp tüm o yaşananları durdurabilmenin bir yolu olsaydı. Keşke o güne geri dönüp olanları düzeltebilmem mümkün olsaydı. Belki de size her şeyi en başından anlatmalıyım.