“Hayat işte bunlardan ibaretti. Ku¨çu¨k bir kızın hasreti, bir kadının uyanışı, onun annesini gömdu¨ğu¨ gece ölu¨mu¨n gözlerine bakıp orada hayatı görmesi. Bunlar dışında hiçbir sır, hiçbir kehanet yoktu. İnsanın kendini bir nehrin akışına cesaretle teslim etmesi vardı.
Genç kızlığının odasındaki karyolaya uzandı. O kadar bilinçliydi ki, usulca yaklaşan uykunun ayak seslerini bile duyabiliyordu. Ama uykuya izin vermeden telefonu aldı eline, Ertuğrul’a yollanacak mesajı yazdı: “Şehirden ayrılma, konuşmamız gerekiyor.”
Bir yıkımın, bir kaybın ardından Eskişehir’deki baba evine sığınmıştır Arda. Eşi Ali’yi İstanbul’da bırakmış, onunla, hatta hayatla bağını koparmıştır. Bir yıl sonra İstanbul’a, yanında kendisine emanet edilen bir çocukla dönmeye karar verdiğinde nelerle karşılaşacağından habersizdir. Ali farklı bir boyuta geçmiş, hayatında yeni bir sayfa açmıştır. Arda’yı şaşırtan, bu değişimden çok, Ali’nin hayatına giren ‘öteki’nin kimliği olur. Arda mu¨cadele mi edecek yoksa kendi yalnızlığını geçmişten çıkıp gelen bir başka erkekte dindirmeyi mi seçecektir?