Bir mahkum-yazar olarak tanınan Jean Genet, Gülün Mucizesi'nde suçluya bir övgü yapıtı ortaya koyuyor. Genet'nin ağırlıklı olarak ele aldığı şiddet, eşcinsellik, toplumsal değerlerin çürümüşlüğü gibi temalar; bu kez ancak güçlülerin ve kurnazların yok olmaya direnebildiği acımasız ıslahevi evreninin penceresinden yansıtılıyor. İkinci Dünya Savaşı'yla yokluğun kendini daha da beter biçimde hissettirdiği Fontevrault ıslahevinin küçük suçluları bir parça tütün veya kara ekmek için bedenlerini ve ruhlarını büyüklere sunmakta duraksamazlar. Bu kokuşmuşluktan arınmayı bir tek Harcamone başarabilmiştir. Genet, gözünde idolleştirdiği idama mahkum Harcamone'un infaza hazırlandığı gece, Fontevrault'nun gerçekliği ile idamın büyülü atmosferi arasında şiirsellik yüklü bir yolculuğa çıkar. Bir suçlunun, daha doğrusu suçlu olduğu varsayılan genç Harcamone'un yüreğine inen kara adamlar, orada bir mucizeyle karşılaşacaktır. Yargıç, avukat, papaz, cellat dörtlüsü insanlık adına karar veren bir kötülük kumkuması oluşturmuştur sanki. Toplumun kara vicdanını simgeleyerek Genet'nin dışladığı ve dışlandığı toplulukların sözcüleridir onlar.