Osmanlı saray erbabının pek dillendirilmeyen sakinleri Harem Ağalarıdır. Muhteşem harem hayatının en bahtsız kişileri olarak hep başkaları için yaşamışlardır. Saraya adım atmakla, zenginlik içinde yüzeceklerini sanmışlardı. Hiçbiri bu enginlik içinde hayata tutunamayıp, boğulup gideceğini de bilememişti. Ama bilseler de, bilmeseler de bu hayatı yaşamak zorundaydılar. Çünkü alınyazılarını saray çiziyordu.
Bazıları daha saraya adım atmadan hayata veda ediyordu. Hadım edilen her üç kişiden biri sağ kalabilmişti. Operasyondan kurtulup saraya girebilen, ama “bu hayat ölümden beter” diyenler mi şanslıydı, yoksa acı dolu yıllarla “ömür türpülemek” zorunda kalanlar mı?...
Osmanlı saray erbabının dizilere konu olan bir diğer sakinleri ise, Cariyelerdir. Saray kadınları olarak tanımlanan bu kesimin gerek idare, gerekse hayati konuda oynadığı rol, daha önceleri birçok yayınlarda ele alınmıştı. Osmanlı tarihçilerinin haremağalarına yaklaşımları nedense genellikle hep sert ve suçlayıcı olmuştur. Onların istemedikleri bir hayata, hangi şartlarda girdikleri pek dikkate alınmaz.
Onlara yakıştırılan yüzlerce cariye ile hareme kapanıp, “gel keyfim gel” yapmaları, idari sistemde rol oynamalarıdır. Devlet iktidarındaki rolleri hep akla gelmiştir de, biçarelerin “iktidar”ları hiç dikkate alınmamıştır. Ehh, ne de olsa hep “iktidar” sahipleri yargılar ya…
Haremağalarını sözcük anlamının dışına taşıran ve onların etkinlikleri kadar, elem ve acıya uzanan hayatlarına ışık düşüren çabalar süreli yayınlarda kalmak talihsizliğini yaşamıştı. Onların bu kitapta hayat bulup, saray hayatına kaynak teşkil etmeleri ile, bu yöndeki eksiklik bir nebze olsun telafi edilecektir.
Ergun Hiçyılmaz