Dragon Çayı hâlâ dört yıl önceki çaydı; bir parça kirlenmiş olması çok şey değiştirmemiş, onun bütün bir rüyâ olan yekpâre güzelliğini bozamamıştı. Salkım söğütlerin suda yıkanan akisleri, toprağa serin bir kuyu vehmi kazandı-ran koyu gölgeleri yerli yerinde duruyordu. Fakat her ikisini de ölümün sırrı çabuk ihtiyarlatmıştı. Çocukluk hâtıralarının arasında beli bükük ihtiyarlar gibi dolaştılar. Bir müddet sonra bu ızdıraba son vermek düşüncesiyle Nihân:
“O zaman çok mu küçüktük?” diye sordu.
Ahmed sorunun hedefini bulmakta güçlük çekti.
“Belki... Küçüktük şüphesiz.”
“Ne çok eğleniyorduk... Saatlerce bu suyun içinde, sığ yerlerde balıkların peşinde koşturmak, yoruluncaya kadar oynamak ne büyük zevkti."