Bir parça Muhammedi hüzün için yalvaran bir kalp. Yaşamaktan yana mahcup, Allah’a, “Huzuruna çıktığımda, yüzüne bakmaya yüzüm olsun” diye dua ediyor!
Elbiselerin güzel, eşyalarla çevrili etrafın.
Soluk soluğa bir koşunun içindesin.
Heybende gaileler, derdin günün, talebin dünya.
Halbuki kendini O’na nispet ettiğinde, hiçsin.
Vacibü’l vücudun kucağındaki topraksın.
O’ndan ayrılışından baktığında, gurbettesin.
Üzülme, bu gurbetin bir tesellisi var…
Çünkü…
Allah varken, yokluk yoktur.
Faruk Yiğit Araz, ‘yaşamak’ karşısındaki durumunu şöyle açıklıyor: “ ‘Ne var, ne yok?’ diye sorulan her soruya ‘hiç’ dersin. Har var, İmtihan var. Çaresizlik var. Var olana da, yok olana da şükür demektir ‘HİÇ’ demek.”
Yarası olan, okura onun da yarası olduğunu hatırlatan bir yazar. Yarası, Allah’ı her an hatırında, kalbinde, ibadetinde tutma derdinden. Yarası, dünya rüyasına aldanmama, hakikati her daim merkezinde ve menzilinde tutma derdinden.