“İşte Meryem’in hayatı bu dokuma tezgâhının
önünde geçti. İlmek ilmek işlediği bu kilimlere
bazen şiirlerini, hayallerini ve acılarını;
bazen de biricik kızı Sabriye’ye, sonu her defasında
mutluluk ile biten nice destanlar yazdı.”
Emine Fırat; hayalle gerçek, hüzünle sevinç,
zorlukla kolaylık, umutla umutsuzluk
ve nihayet yerle gök arasında dokunan hikâyeleri
ile ilk kez okurların karşısına çıkıyor.
Satırlarında, kaynağını bizden alıp bize dökülen,
bizi alıp bize götüren bir nehir çağıldıyor
aynı zamanda. Kahramanları ise, kahramanlık
peşinde değil; insan olmanın ve hikâyelerini
güzel bir şekilde sürdürmenin derdine
düşmüş içimizden birileri. Bir yerlerde bazen
sıradanlığın da sıra dışı olabileceğini fısıldayan
bu hikâyeler, bizi kendi hikâyelerimiz
üzerine düşünmeye sevk ediyor.