İslam düşüncesi, İslam’ın bir din olarak dünya tarihi içinde etkin rol oynayabilmesine katkı yapan bir entelektüel gelenektir. Belki o, en temelde, insan bilincinin İslam’ın Kur’an ve hadisler gibi temel metinleriyle farklı ortamlarda diyalojik ilişkiye girme biçimleri olarak tanımlanabilir. Bu noktada İslam düşüncesini, sadece söz konusu temel metinleri yorumlamaya ve içinde bulunduğu ortamla ilişkilendirmeye çalışan insan bilincinin bir ürünü olarak görmek tek yanlı bir tutum olabilir. Zira İslam düşüncesini, diğer düşünme biçimlerinden ayırt eden hususların başında, Kur’an ve hadisleri insanlar tarafından yoruma konu oldukları kadar, insanları yorumlayan metinler olarak görmesi gelir. Daha açık deyişle, İslam düşüncesini İslam’ın temel metinlerini yorumlanması gereken bir entelektüel ya da bilimsel nesne olarak görmez; aksine onlara insan varlığını topyekün sorgulayan ve yorumlayan bir ‘faaliyet’ (aktif metinler, hitap)olarak yaklaşır. Kur’an ve hadislerle İslam düşüncesi arasındaki bu ‘hitap-muhatap ’ilişkisi nedeniyle ortaya ‘karşılıklı yorumlama’ hadisesi çıkmaktadır.