Kendi tekâmül potansiyelinden habersiz aydın çevreler, belki de kasıtlı olarak her şeyi "batılı ulus devlet" örneğine endekslerken, ya onu takdis ederek ya da ona düşman olarak, İslâm'ın sırf dinî değil, sosyolojik gerçekleri ile ideallerinin uyumunu anlamamızı zorlaştırmaktadır. Diğer taraftan toplumların gizli ve derin güçleri de, çoğu zaman aydınlara rağmen, ferdî ve sosyal şuura aksederek dinî, siyasî, ideolojik ve estetik alanlarda topluma çıkış kapıları açmayı denemektedirler. Aydın kadrolar da artık doğru ve işe yarar yorumlara kendilerini mecbur hissediyorlar. Fakat "medyatik" veya "riyakâr-popülist" sınırların aşılması gerekmektedir. En az verimli olduğumuz alan da bilimsel alandır. Yakın tarihte İslâm'ın sosyolojik incelenmesini ve yorumunu da Batı'ya kaptırmış olan müslüman aydın, maalesef ideolojik ve siyasi yorumlarla avunmaktadır.