Yüzyıllarca farklı insanlara, dinlere, dillere, kültürlere ev sahipliği yapmış, defalarca yanmış, yıkılmış, tekrardan yapılmış bir semt.
Parke taşlı eğri büğrü sokakları, sert ve yaman yokuşları, yüksek tavanlı dar cepheli, hikâye ve hatıra dolu, geçmiş kokan evleriyle hem Haliç’in hem İstanbul’un göbeğinde, ama bir o kadar da içine kapalı bir yer.
Ne kadar olağanüstü bir yer olduğunu hep saklamayı başarmış. Renklerin, tatların, ışıksız ve dumanlı sokakların, dolunaylı akşamların, damarlarında akan eski zamanların, aşina suratların, muhabbeti koyu insanların ve hayatlarının iç içe geçtiği bir semt.
Şimdi gitseniz belki beğenmeyeceğiniz, kendinizi güvende hissetmeyeceğiniz, zamanın çok gerisinde kaldığını düşünebileceğiniz, bir daha hiç uğramayacağınız bir yer.
Ancak ben yine de gitmenizi tavsiye ederim.
Çünkü İstanbul Balat’la başlar.