Olay örgüsünün yer almadığı dekorsuz birer konuşma metni olan bu iki oyun; dilin kendisini içerik yapmayı denemektir. Bu sahnede var edilemeyen gerçekliği dil aracılığıyla sahneye kazandırma denemesidir. Gerçekliğin tiyatroda yaratılabileceğini kabul etmeyen yazar, bu metinlerde çağdaş tiyatronun yanılsama özelliğini kırar: oyuncular gözlemci, izleyiciler de oyunun konusudur. Oyunun sonlarına doğru izleyiciye sövülür. Oyun bitince de izleyiciye hoparlörden tezahürat yapılır. Handke bu oyunlarda olay örgüsüne, imgeye, duygusal ya da toplumsal tepkilere hiç yer vermez. Sürekli yinelemeler yoluyla kurduğu zıtlıklarla imgeselliği ve yanılsamayı yok ederek, toplumsal dizgeyi irdeleyip eleştirir. Böylece bireyin yaratıcılığının toplumsal dizge aracılığıyla nasıl sınırlandığını da gösterir. Handke tiyatroyu yok etmekle yeni bir tiyatro ortaya atmış olur.