Milan Kundera’nın, bir okur olarak savaşa esir düşmüş Prag sokaklarında sevgi ve özlemle andığı, bir edebiyat adamı olarak Don Quijote’yle, Tom Jones’la, Ulysses’le bir tuttuğu edebiyat tarihinin unutulmaz ikilisi Jacques ile Efendisi, gün olur Kundera’nın tiyatro sahnesine konuk olur. Diderot’nun XVIII. yüzyılın son çeyreğinde kaleme aldığı ve Batı edebiyatı tarihinin mihenk taşlarından biri olan Kaderci Jacques ile Efendisi’nin önemini, Kundera şu sözlerle dile getirir: “İddia ediyorum, Kaderci Jacques’ın yokluğunda, roman tarihi ne anlaşılabilir, ne de tamam sayılır.”
Kundera’nın 1968 yılında Sovyet birliklerinin Çekoslovakya’yı işgalinden sonra kaleme aldığı ve ancak 1981 yılında Fransa’da yayımlanabilen, Fransız yazar Denis Diderot’nun hatırasına bir armağan olarak yazdığı bu üç perdelik oyunda, kendi ifadesiyle “modern Batı tarihini baştan sona arşınlayan” uşak ile efendisi, talihle, şerefle, dostlukla, aşkla örülü bir yolculuğa çıkıyorlar. İki yazar, iki yüzyıl buluşuyor. Roman ile tiyatro buluşuyor. Diderot’nun roman yazınına armağan ettiği biçimsel özgürlüğü, Kundera tiyatro sahnesine taşıyor.
Savaşın ayazında, Kundera’nın sahnesinde, Jacques ile Efendisi’nin kahkahaları yankılanıyor.