James Joyce öteden beri “uluslararası modernizm” çerçevesinde ele alındı. Dünya edebiyatının en radikal yol açıcılarından biri olan Joyce’un hayatının ve yazdıklarının yeniden değerlendirildiği bu eleştirel biyografide ise Andrew Gibson yazarın hem hayatını hem de eserlerini İrlanda bağlamı içine yerleştirip bunların İrlanda tarihi, siyaseti ve kültürüyle sıkı bağlarını gözler önüne seriyor. İrlanda’nın iki “emperyal efendisi” ile, yani Britanya İmparatorluğu ve Katolik Kilisesi ile olan ilişkisinin Joyce’un bütün eserlerine nasıl damgasını vurduğunu, Joyce’un gönüllü “Avrupa sürgününde” bile İrlanda’yı nasıl takip ettiğini, yazarın gazete yazılarından mektuplarına, öykülerinden Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ne, Ulysses’e ve Finnegans Wake’e varan bir yelpazeden seçtiği örneklerle gösteriyor. Böylece sadece Joyce’u değil edebiyatta modernizmi de yeni ve daha yerel bir çerçeveye oturtuyor.
Gibson’ın James Joyce’u, bu büyük yazarı hep merak edip yaklaşmakta tereddüt etmiş olanlar için yazarın kitaplarına sağlam bir giriş niteliği taşırken, Joyce’a aşina olanlarda ise yazarın eserlerine yeniden, başka bir gözle bakma isteğini tetikleyecek kısa ama yoğun bir eleştirel biyografi