Tarihin her kesitinde kendi neslinin ve döneminin sesi soluğu olabilen nitelikli eserler bu yönüyle ele alındığında zamanın ötesine geçer ve her dönemde okunup anlamlandırılabilecek bir yapıyla yeni okur ve muhataplar arar. İlk defa 1901 yılında Servet-i Fünûn dergisinde tefrika edilmeye başlanan fakat sansür nedeniyle yayımı 1924 yılına kalan Halit Ziya Uşaklıgil’in Kırık Hayatlar adlı romanı da böyledir. Toplumun farklı katmanlarında yer alan ve hayatı yaşama biçimleri farklı insanların hikâyeleri “kırık” sözcüğü ile karşılanarak “acı” parantezine alındığında her dönemin ve neslin anlam dünyasında karşılık bularak zenginleşmektedir. Özellikle eşine ve çocuklarına sadık kalamayıp iç huzurun uzağına düşen Ömer Behiç’in kişisel trajedisi, modern dünyada kendi çatışma alanları üzerine düşünebilen okurlarda yeni anlam alanlarına ulaşır. Esaslı bir edebî eserde olması gereken önemli özelliklerden biri olarak değerlendirebileceğimiz bu yapı, Kırık Hayatlar’ın da ölümsüz olmasına imkân vermektedir. "Orijinal” metin içerisinde aynı sayfada “sözlük” vererek hazırladığımız bu çalışmada esas amacımız, Türk Edebiyatının sahip olduğu dile dair tüm zenginlikleri nitelikli bir edebi eserle günümüz nesline gösterebilmektir. Okurlarımızda sanat eserinin temelinde var olan estetik değere ilişkin bir tavır geliştirebiliyor ve onların sahip olduğu dilin sınırlarını genişletebiliyorsak ne mutlu bize...