Jean-Paul Marat bu eserinde insanların doğuştan özgür olduklarını, fakat tarih boyunca az sayıda güçlü insanın bu özgürlüğü yavaş yavaş ellerinden aldığını anlatır. Kitabın temel fikri, halkın kendi rızasıyla köle hâline getirilmesidir. Marat, tiranların ve yöneticilerin bunu açık zorbalıkla değil, kandırma, aldatma, korkutma ve yasalar yoluyla yaptığını söyler. Kitabın başında, insan toplumlarının ilk hâllerinde herkesin eşit ve özgür yaşadığını belirtir. Ancak zamanla bazı insanlar kurnazlıkla öne çıkar, güç ve zenginlik kazanır. Bu güçlüler, halka sözde koruma, düzen ve güvenlik vaat eder. Halk da bu vaatlere inanır ve yavaş yavaş kendi özgürlüğünden vazgeçer. Marat’a göre kölelik böyle başlar: Zincirler önce görünmezdir, insanların zihinlerine vurulur. Daha sonra yöneticiler bu durumu kalıcı hâle getirmek için yasalar yapar. Bu yasalar, adalet için değil, yönetici sınıfın çıkarlarını korumak içindir. Din adamları da bu düzeni kutsayarak halkı itaate çağırır. Böylece insanlar, kendilerini ezen sistemin haklı olduğuna inandırılır. Marat, halkın bu haliyle hem yoksul hem de bilinçsiz bırakıldığını vurgular. Yazar, zenginlerle yönetenlerin çıkar birliği yaptığını, adaletin ve eşitliğin bozulduğunu, halkın emeğinin sürekli sömürüldüğünü söyler. Özgürlük kelimesi ise sadece bir süs olarak kullanılır. Marat’a göre gerçek özgürlük, insanların korkudan ve cehaletten kurtulmasıyla mümkündür. Halk, kendi zincirlerini ancak bu bilinçle kırabilir. Kitabın sonunda Marat, halkı uyanmaya çağırır. Özgürlük uğruna mücadele etmeden hiçbir şeyin değişmeyeceğini söyler. Yöneticilere körü körüne itaat etmek yerine, haklarını aramanın her yurttaşın görevi olduğunu vurgular. Tiranlık, halk sustuğu sürece yaşar; ama halk konuştuğunda, düşünmeye başladığında o zincirler kırılır.