İlmin, akletmenin, fıkhetmenin belli bir asırda dondurulması, sonraki nesilleri taklitçiliğe mahkûm etmiş, âlimler dahi, az sayıdaki istisna dışında "mezhep âlimi" olmaktan öteye geçememişlerdir. Bu yüzden de Müslümanların tarihinde en fazla yazılan eser türleri, şerhler, haşiyeler, hamişler olmuştur.
Bizler bugünün Müslümanları olarak bu ataleti, bu kısır döngüyü aşmak zorundayız. Fert fert ve topluca, Rabbimizin kitabına doğrudan muhatap olduğumuzun farkına varmak, öğüt alınması için kolaylaştırılmış bir hidayet rehberine sahip olduğumuzun bilinci ve sevinciyle bu hidayet rehberine yönelmek durumundayız.
Kur'an'daki peygamber kıssalarında yer aldığı üzere Rabbimizin elçilerine yönelik "Kitab'a sımsıkı sarıl" buyruğunun, bizler için de geçerli olduğunu ve Kitabullah'a sımsıkı sarılmanın, onunla düşünmek, onunla yaşamak ve onunla yaşatmanın dünya ve ahiret saadeti için yegane çıkış yolu olduğunu bilmek durumundayız.
Asırlardır mehcur (terk edilmiş) bırakılan, yanlışı imha, doğruyu inşa eden bir kurucu paradigma olmaktan uzaklaştırılıp, ölüler ve merasimler kitabı haline getirilmiş olan Kur'an'ı, yeniden hayat alanlarının, meydanların, caddelerin, çarşı-pazarların, okulların, parlamentoların kitabı kılma çabası göstermek zorundayız.