Paul Guéret kasabaya yeni taşınmış bir yabancıdır. Kendilerine ait sırları olan bir burjuva ailesinin, Grosgorgeların, villasında özel öğretmen olarak iş bulur.
Sıkıcı bulduğu bu işte ve nefret ettiği karısıyla evliliğinde kapana kısılmıştır. Çok geçmeden çamaşırcılık yapan güzeller güzeli Angele’e hastalıklı bir tutkuyla bağlanır. İçindeki gün yüzü görmemiş, bu yüzden de çürümüş arzularla zehirlenmeye başlar. Fakat Guéret bu küçük kasabadaki ne tek günahkâr ne de tek kurbandır.
Amerikalı bir anne babanın oğlu olan Julien Green, Fransa’da doğdu. Kitaplarını Fransızca yazdı. Académie Française’e kabul edilen ilk yabancı olan yazarın kökeni ve dili, arzuları ve inançları, masumiyeti ve karanlık yanı arasındaki savaş, hayatı boyunca sürecekti. İnançlı yanını tarif etmek için Hermann Hesse, “Hıristiyan Kafka” benzetmesini yaparken André Gide, “karanlık dehası”nı övdü. Maeterlinck ise Leviathan’ı okuduktan sonra onu “madenci lambasını alışkın olduğumuzdan çok daha karanlık gölgeler arasında gezdiren bir yeraltı Balzac’ı” olarak anacaktı.
20.yüzyılın en verimli ve en uzun soluklu yazarlık kariyerlerinden birine sahip olan Julien Green, zamanının en önemli ve en kendine has kalemlerinden biri olarak unutulmazlar arasında yerini aldı.