Şiir, duymayı gerekser; gözle, ağızla, elle duymayı... tüm bedenle baştan ayağa bir kulak olabilmeyi... olmak; yoksulluğun, yapaylığın, edilgenliğin karşısında çaresizliği evden kovmaktır. Dünyayı vicdana çağırmak için, bir başkası -öteki/beriki- olabilmenin imkanlarını kağıda davet etmek, gündelik hayatı anlaşılır kılmak gerekir. Gündelik hayat ise dilin vicdana çağrılmasıyla kendini ele verebilir. El kimdir? El, bugün kendi ağzını ıslıkla arayandır. Anlamak; acıya talebe olmayı göze almaksa, sehpada uyuyan ağaç ile ormanda uyuyan bekçi arasındaki suskunluğu göz ardı edemeyiz. Dili düşünmeliyiz; çünkü dil sayesinde düşünüyoruz. Dil bizi parçalanmaktan uzak tutuyor. Acının ve hüznün cephesinde çektirdiğimiz fotografları göğsümüze iliştirip karanfil satın almaya inan bizler, ölüm oranlarının artışıyla karanfil fiyatları arasındaki gizli ilişkiyi görebilmek için ağzımıza tuttuğumuz aynayı kırarak işe başlamalıyız. Oysa gidilecek yerler değiştirilecek şeyler var; çünkü dil değişiyor, şiirin tanımı da: "Şiir, sıkıntının buzdan atlarıyla çöl geçmeye benziyor."
- Şeref Bilsel-