Yeni mektebe başladığım gün güzel bir sonbahar günüydü. Beş yaşımdaydım. Evde, bu işin olacağını bana duyurmamışlardı. Maamafih birkaç günden beri mektebe başlayan çocukların göğüslerine çapraz geçirdikleri sırmalı kar-ı kadim bir kitap kılıfı göstermiştiler. Bir sabah İshakıyye Mahallesi'nde karaağaçların altındaki konağımızın önünde elele vermiş kız ve erkek mektep çocukları, sarıklı hocaları önde, ilahiler söyleyerek göründüler. Her ilahinin sonunda cumhurlu bir amin gulgulesi işitiliyor ve ilahiler tekrar başlıyordu. Selamlıkta, minderlere, sıra ile komşulardan, eşraftan, hacı ve hocalardan birçok misafir dizilmişti. Şerbetler ve kahveler dağıtılıyordu. Bu kalabalık bana hem ürküntü hem de üzüntü veriyordu. Kolumdan tuttular; köşede oturan Hoca Gani Efendi, benimçün alınan yaldızlı, eski usul Elifba kitabını açtı. Şehadet parmağımla Elifba'dan ilk harfleri tekrar ettirdi. Sonra şekere bulanmış bir parça mürekkep yalattı. Dua edildi. Babam, "eti senin, kemiği benim!" mukaddimesiyle beni hocaya emanet ettiğini söyledi.