Mehmet Akif Ersoy Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşamış, bir imparatorluğun yıkılışına ve bir devletin kuruluşuna tanıklık etmiş ayrıca yüklendiği görevler ve kaleme aldığı eserlerle bir milletin kurtuluş mücadelesinde büyük katkılar sağlamış bir şahsiyettir. İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri gibi eserleriyle ağırlıklı olarak şair vasfıyla tanınıyor olsa da nazım türünde ele aldığı Safahat başta olmak üzere çok sayıda yazısıyla düşünce dünyasının da bir o kadar zengin ve derin olduğu anlaşılmaktadır. Gerek şiirlerinde gerek düz yazılarında realiteden ayrılmayan Mehmet Akif, usta ve sanatsal bir deha ile yüklü kalemini toplum menfaati gözetecek şekilde kullanmıştır.
O geçmişini ve içinde bulunduğu durumu asla görmezden gelmeyen bir realist ama aynı zamanda aklı daima gelecekte olan bir idealisttir. Küçük yaşlardan itibaren itibaren aldığı dini eğitim, akabinde devam ettiği modern yükseköğrenim ve devlet kademelerinde aldığı görevler, onu toplum ile devlet arasında, geçmiş ile gelecek arasında, Doğu ile Batı arasında, Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında köprü inşa eden bir ustaya çevirmiştir. Bu nedenle Mehmet Akif yalnız bir şair değil köklü fakat yara almış bir medeniyete, ölüm kalım savaşı veren bir milletin ellerinde yeniden can veren bir fikir adamıdır.