Venedik 1524. David Reubeni, Yahudi Konseyi'nin karşısında çılgın planını açıklıyor: O zamanlar Türklerin egemenliğindeki İsrail topraklarında bir krallık kurmak için Avrupa'da bir Yahudi ordusu oluşturmak... Peki, kimdi bu karanlık bakışlı adam?
Nereden geldiği belli olmayan bu adam, yedi yıl boyunca Avrupa saraylarının siyasetine damgasını vurarak Ortaçağ Avrupası'nda yaşayan Yahudi cemaatlerinin hayallerini besledi; karşısına çıkan bütün düzenbazlıkları ve düşmanlıkları kusursuz bir diplomasiyle aşarak, Papa VII. Clement'dan Portekiz Kralı'na, I. François'dan Şarlken'e kadar bütün nüfuzlu kişileri kendi üslubuyla ikna etti...
David Reubeni, ezilmekte olan milyonlarca Avrupa Yahudisi için kısa sürede Mesih haline geldi. Her tarafta halk onu izliyor ya da gelişini gözlüyor, mistik coşkular her yere onun efsanesini götürüyordu. Yaptığı mükemmel planlar birtakım güçlerin büyümesine de katkıda bulunmuştu. Ve kaçınılmaz son: Yedi yıllık bir uğraştan sonra İsrail Krallığı'nı kurmayı hayal eden Mesih David Reubeni, kendini Engizisyon zindanlarında buldu... Mesihler olmasaydı ne olurdu? Bunun en basit cevabı şu: Hiç kimse onları beklemezdi. Marek Halter ise bu romanıyla açıkça şu soruyu soruyor aslında: "Yahudiler niçin hala Mesih bekliyorlar?" Cevabını ise Vatikan arşivlerinde yıllar süren çalışmalarından sonra kaleme aldığı bu romanla veriyor. "Mesihler geldi ve onların kim olduğunu, ne yaptıklarını öğrenmek, onları beklemekten daha yararlı değil mi?"