“Bütün sanat dallarında olduğu gibi, sinema ilkeleri açısından da bir tek seçenek vardır. O da, Camus’nün dediği gibi, sanatçının aktüaliteye başkaldırısıdır. Bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kaldıktan sonra, gerçekliği gözler önüne sermek için hangi araçların kullanıldığının ne önemi var? Bir sinema yazarı bir romanda, bir haberde ya da kendi hayal dünyasında ne bulursa bulsun, önemli olan onun bulduğu şeyi sınırlandırma, korunaklı hale getirme, biçimlendirme ve kendine mal etme şeklidir. Bunu başarabilirse, kaynağın neresi olduğunun hiç önemi yoktur. Suç ve Ceza’nın hikâyesi, Dostoyevski’nin ona verdiği biçim olmasa, vasat bir hikâyedir. O çok güzel -ya da çok berbat- bir film olabilirdi. İşte bu yüzden ben neredeyse bütün filmlerimin hikâyelerini kendim kaleme aldım...” (Antonioni)