Douglas Reed'in Amerika'yı komünistlerle Yahudilerin yönettiğini anlattığı kitabı “Milletlerin Aldatılması” 1949'da yayınlandığında başına gelmeyen kalmaz. Kaybolur, yayıncısı baskı görür, Türkçeye ise 50 yıl sonra çevrilir.
Ünlü İngiliz yazar Douglas Reed'in 1950'de yazdığı "Milletlerin Aldatılması" adlı çalışması, yazarın 1949'da ülkesinden ayrılarak Amerika'ya yaptığı seyahatin gözlemlerini içeriyor. Amerikanın dış politikasının ve askeri gücünün komünizmin yayılmasına ve komünist imparatorluğun dünyaya hâkim olma gayretlerinin başarılı olmasına niçin yardımcı olduğunu anlamaya çalışan kitap 50 yıl aradan sonra Türkiye'de ilk kez 2000 yılında yayınlandı. Dünya dillerine de çevrilen “Milletlerin Aldatılması” şu anda dünyada satış listelerinin üst sıralarında yer alıyor.
Kitap etkili oldu; kaybedildi!
Kitabın yayınlanışının ilginç bir hikâyesi var. Şöyle: İlk kez 1950'de çıkan kitapta "Komünistler ve ajanları Amerikan devletinin içine öyle sızmışlardı ki, en saf insanlar ve ayyaşlar bile bu ihanet şebekelerinin olmadığını söyleyemezdi. Amerika kadar İngiliz ve Kanada hükümetleri de komünistlerle dolup taşıyordu. Onların arkalarından gelenler ise, itibar gören Yahudilerdi" diyen Redd'in yazı hayatı kitabın yayınlanmasından hemen sonra sona erer.
Kitap hakkındaki olumsuz kritikler öyle bir noktaya gelir ki eser ortadan kaybolur. Yazarın söylediklerinin doğru çıkmasıyla seneler sonra, 1976'da yeniden yayınlanması gündeme gelir. Bu defa da yayıncı vazgeçer, çünkü yoğun baskı altında tutulmaktadır. Yazar, yaşananların ardından Güney Afrika'ya yerleşir.
ABD üç tutsaklığın pençesinde
Yazar kitapta anlattığı seyahatinden şu neticeleri çıkarır: "Amerika'yı üç tutsaklığın pençesinde kıvranırken gördüm. Bunlardan birincisi siyonizmdir ki, son 60 yıl (1890–1950) içinde gelip geçen bütün başkanlar Çin'li köleler gibi siyonizme uşaklık etmişlerdir. Siyonizmin hâkimiyetine hiçbir Amerika başkanı ya da politikacıları karşı gelemez. Onlar Theodor Herzl'in dediği gibi "para kesesinin korkunç gücüyle" satın alınmışlardır. Bu yüzden dünya milletlerini un gibi öğüten değirmenin taşlarını Amerika oluşturmaktadır.
İkincisine gelince, Amerika'nın devlet idaresinin bütün kademelerinde mayalanan Sovyet komünizmidir. Başkan Roosvelt 1933'de başkan olduktan sonra devlet politikasının yönü ve rengi bu tarafa kaymak suretiyle daha da belirginleşmiştir. Rusya'nın Yahudi muhitlerinde doğan bu ihtiraslar (siyonizm ve komünizm) kendileri tarafından yönetilecek tek bir dünya devleti kuruluncaya kadar birlikte çalışmaya devam edecektir.
Üçüncüsü ise, günlük Amerikan yaşantısının organize cinayet şebekelerinin tehdidi altında bulunmasıdır. Bu grubun dünyayı ele geçirmesi gibi bir ihtirası yoksa da, devlet politikasının temelinden bozulmasına katkıları olmaktadır."