Celadet Alî Bedirxan'ın tarihsel büyük şahsiyeti çerçevesinde oluşan insan resmi, “Kürt münevverinin nuru” metaforunda saklıdır; 'Kemal'e ermeye' niyetli değildir, Celadet, direnir, zira Botan'ın kadim parıltısına çoktan riayet etmiştir. Bu manada, ne “Arapkirli”ye ne de “Nurslu”ya benzer, hele “Sekban”dan ve “Ziya”dan çok uzaktır, çünkü Xanî'nin en has varisidir ve belki de Venedik'in Kürdî muamması Mahmud el-Kurdi'nin Batı rönesansında kaybolmuş yüzüdür. Kayıp zamana isyan, 'sarı kurdun mavi çakmak çakmak gözleri'nden savrulan bakışa hitap vesilesiyle mürekkep görmeye mecburdur.
Mustafa Kemal'e Mektup'un yazılmışlığında kendini gösteren aykırı karşı-nutuk, sırayla inkârı, zulmü, yanlışları, gecikmişliği ve görülmezliği işler; Doğu-Batı filolojilerinden bihaber değildir yazar, kendi yazısı ve Başkası'nın yazısıyla Kürtçeye kendi beşeri ruhundan üfler; yabancılığın 'temsil ve taktil'ine şiddetle karşı çıkarak, geleceği hatırlatır, çünkü bugünü, trajediyi, önceden görmüştür, ikaz etmekle meşguldür; görevinin hakkını veren zamansız bir politikacının ahlaki atmosferinin aura'sı, entelektüel melankolisine sinmiştir.