Sanat eserleriyle kurduğumuz ilişkide müzede verilen eğitimin rolüne olabilir? Ders verenler ve gönüllü rehberler bu ilişkinin derinleşmesine ne şekilde katkıda bulunabilirler? Kolektif bir sanat deneyimini hayal edebilir miyiz? Araştırma ve keşif hissini körükleyecek bir müze deneyimi nasıl kurgulanır? Böylesi bir deneyimi yaratabilecek eğitimin teorik çerçevesi ne olmalıdır?
Müze Dersleri benzeri sorular eşliğinde, geçmişi yüz yılı aşan müze eğitmenliğini; tarihi ve işleviyle birlikte kapsamlı bir tartışmaya açıyor. Her ikisi de yıllardır ABD’deki çeşitli müzelerde ders veren Rika Burnham ve Elliott Kai-Kee bu öncü çalışmalarında, müze eğitiminin nasıl olması gerektiğini, mesleğin kavramsal altyapısını ve pratik boyutlarını ustaca harmanlayarak sorguluyorlar. Eğitimler sırasında izleyicilerle kurulan iletişimin diyalojik yapısına ve izleyicilerin deneyimlerine odaklanıyor, nihayetinde yeni bir görme ve birlikte öğrenme biçiminin ana hatlarını çiziyorlar.