Yeni bir çağın eşiğinde olduğumuz söyleniyor. Toplumsal ve ekonomik örgütlerin egemen yapılarında çığır açan bir değişim; birbirleriyle ilişkili uygulamaların ve süreçlerin küreselleşmesi; dünyayı sorgularken ve çözümlerken kullanılan yeni biçimler, bu çağın en ayırt edici özellikleri olarak sıralanıyor.
50'li yılların sonunda, bazı sosyologlar (C.W. Mills ve Daniel Bell gibi) modern çağın sona erdiğini, yeni çağın postmodern, postendüstriyel, postkapitalist olacağını yazdı. Anladıkları ve anlamlandırdıkları hali ile modern çağın temelinde, aydınlanma arayışı, ekonomik faaliyetleri yöneten kuralların bilimsel analizi, insanların varolan potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri, mükemmel olmasa da daha iyi bir toplum yapısı vardı. Böyle bir kalkınma; ya bir sürecin sonucu olarak görülüyordu, bu durumda anlaşılabilen ve değiştirilebilen ama denetim altına alınamayan güçlere bağlanıyordu; ya da bir projenin sonucu olarak kabul ediliyordu, bu durumda da gerçekleşmesi özgürlük, akıl, eşitlik gibi evrensel ideallere dayanan uygun eylemler ve akılcı ilkelerle mümkündü. Ekonomik gelişme, toplumsal adalet ve demokrasi, modern toplum ve bu toplumun ortaya çıkışında yer alan özgürleştirici sürecin üç önemli boyutunu oluşturuyordu. Tasarlandığı gibi modernleşme, bunların önündeki engelleri aşmak için devam eden bir süreci ya da mücadeleyi gerektiriyordu.