Mevlânâ'nın birçok öğüdü vardır ama bunların en aşında aşk ve samimiyet gelir. Yani gerek insanlara gerekse Allah'a karşı bir öyle bir böyle olmadan içten duygularla sevgi beslemek gerektiğini öğütler.
Gönül insanı olmak gerektiğini vurgular. Çünkü Peygamber Efendimiz'in de buyurduğu gibi kalp Allah’ın evidir. Orası kırılıp ökülmez, yakılıp yıkılmaz; hülasa kalp taşıyan kimseye kötülük edilmez. Çünkü olgun kimsenin kalbine yönelik yaptığın her şey tıpkı Kabe'ye karşı yapmışsın gibidir. Bu yüzden insanlara karşı davranışlarımızda merhameti yani hoşgörüyü elden bırakmamak gerekir. Burada hoşgörü denilince de yanlış anlaşılabilir. Hoşgörüden kasıt, yapılanları kabullenmek; onaylamak değildir. Sadece sabredip düzelmesi için Allah'a dua ederek ve tebessümünü elden bırakmayarak o kimseyi tamamen kaybetmemeye gayret etmektir. Mevlânâ'nın çağdaşı olan ve onun gibi büyük bir gönül insanı olan Yunus Emre de "Yaratılanı hoş gör, Yaratan'dan ötürü” diyerek benzer düşüncelerini farklı sözlerle ifade eder. Tabii buradaki hoşgörü yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi kötülüklere seyirci kalmak anlamı içermez.